Sumerler’in hayvanlarla ilgili atasöz ve öykülerinden örnekler…“1.Eşek ırmakta yüzüyormuş, köpek de ona sıkı sıkı tutunmuş şöyle diyormuş: Kıyıya çıkar çıkmaz onu yiyeceğim.2.Köpek bir ziyafete gitmiş, ama orada bulunan kemiklere baktıktan sonra şöyle diyerek uzaklaşmış: ‘Şimdi gideceğim yerde bundan dana çok yiyecek bulurum.’3.Dişi köpek gururla şöyle dedi: ‘(Eniklerim) ister açık kahve renkli, ister benekli olsunlar, yavrularımı severim.4.Dokuz kurt ve bir onuncusu beş-on koyunu boğazladılar. Onuncu aç gözlüydü ve ((tablette, b.n.) bir iki sözcük kırık)… Haince ((tablette, b.n.) bir iki sözcük kırık)…zaman, şöyle dedi: ‘Bunları size paylaştıracağım! Siz dokuz kişisiniz, öyleyse bir koyun sizin ortak payınız olacak. Ben de bir kişi olduğuma göre, dokuzunu alacağım. Bu da benim payım olacak.’5.Tilki yaban öküzünün toynağına basıp, ‘Acımadı mı’ demiş.6.Tilki kendi evini yapamamış, böylece fethetmek üzere arkadaşının evine gitmiş!7.Tilkinin yanında bir değnek vardı (ve şöyle diyordu): ‘Kime vurayım?’Yanında bir hukuk belgesi taşıyordu (ve şöyle diyordu): ‘Neye meydan okuyabilirim?’8.Tilki dişlerini gıcırdatır ama başı titrer!9.Tilki karısına şöyle der: ‘Haydi! Uruk kentini dişlerimizle pırasa gibi ezelim! Kullab kentini sanki bir sandaletmiş gibi ayaklarımıza bağlayalım!’. Ama onlar kentin 600 gar (yaklaşık 3 km.) bile yakınına gelemeden, kentin köpekleri ulumaya başlar: ‘Geme-Tummal, Geme-Tummal! (tilkinin karısının adı olmalı) Eve dönelim! Haydi oyalanma!’ Kentten köpeklerin tehditkâr ulumaları geliyordu.10.Tanrı Enlil’den yaban öküzünün boynuzlarını dileyen tilkiye öküzün boynuzları takıldı. Ama rüzgar esip, yağmur yağınca inine giremedi. Gecenin sonuna doğru, soğuk kuzey rüzgarı, fırtına bulutları ve yağmurdan sırılsıklam (?) olunca şöyle dedi: ‘Gün ışır ışımaz… (ne yazık ki metnin devamı kırık ve sonrasında tilkinin boynuzların geri alınması için yalvardığını yalnızca tahmin edebiliriz).11.Düşünceleri için – kedi;Eylemleri için – firavunfaresi!12.Eğer ortalıkta yiyecek varsa, firavunfaresi yer bitirir;Bana bir parça bırakırsa, onu da bir yabancı gelip yer!13.Benim bozulmuş yiyeceklerden başkasını yemeyen firavunfarem, bira ve yağ bulmak için için tırmanmayacak!14.Ey aslan, sık ‘çalılık’ senin dostundur!15.“Çalılık”ta, onu tanıyan insanı yemez aslan!16.Aslan ağıla geldiği zaman, köpek eğrilmiş yünden tasma takarmış!17.Aslan bir “çalı” domuzu yakalamış, onu ısırmaya hazırlanırken şöyle diyordu: ‘Etin henüz ağzımı doldurmadı, ama keskin çığlıkların kulakları tırmaladı!’18.Aslan çaresiz bir dişi keçi yakalamıştı: ‘Bırak beni gideyim, (dedi dişi keçi) sana arkadaşlarımdan birini, bir koyun veririm!’. ‘Seni bırakacaksam, (önce) adını söyle’ (dedi aslan). (O zaman) dişi keçi aslana şöyle dedi: ‘Adımı bilmiyor musun? Benim adım ‘sen akıllısın!’ (Böylece) ağıla vardıklarında aslan kükredi: ‘Şimdi ağıla geldim, seni serbest bırakacağım! (O zaman) (çitin?) öteki tarafından keçi şöyle dedi: ‘İşte beni bıraktın! (Gerçekten) akıllılık mı ettin? (Sana söz verdiğim) koyunu (vermeyi) bırak, ben bile buralarda duramam!.19.Fil kendi kendine şöyle diyerek böbürleniyordu (?) : ‘Benim gibisi dünyaya gelmemiştir! Sakın (bu satırın sonu kırık, ama şöyle geldiğini düşünebiliriz, ‘sakın kendini benimle karşılaştırma!)…!’ (O zaman) çalıkuşu onu şöyle yanıtladı: ‘Ama ben de, kendi küçük ölçülerimde, aynı senin gibi yaratılmışım!’20.Onu bir yük eşeği gibi (zorla) vebadan kırılan bir kente götürmek lazım!21.Eşek kendi yatağını yer!22.‘Zayıf eşeğinin artık hiç hızı kalmadı! Ey Enlil, zayıf adamının artık hiç gücü kalmadı!’23.Eşeğimin yazgısı hızlı koşmak değil, anırmak!24.Eşek başını eğdi, sahibi burnunu okşayarak şöyle dedi: ‘Kalkıp buradan gitmeliyiz! Acele et! Haydi!25.Yükünü atan eşek şöyle der: ‘Geçmişin acıları hâlâ kulaklarımı çınlatıyor!’26.Kaçan eşek gibi, dilim geri dönmez!27.Gençlik dinçliğim kaçan eşek gibi uyluklarımı terk etti.28.Pis kokmayan bir eşek varsa, seyissiz bir eşektir!29.Eşeğin yaptığı bir gibi topu topu üç yaşındaki bir kızla evlenmeyeceğim!(S.Kramer, Tarih Sumer’de Başlar)www.turkleronline.com/diger/sumerler/sumer_fablveoykuleri.htm
Archive for the 'Hikayeler' Category
Sümerler
Mayıs 10, 2007Hikayeler
Mayıs 10, 2007 Hikayeler ve Masallar
Arap dilinde “kıssa” ve “rivayet” olarak düşünülen,
sonraları eğlendirmek maksadı ile taklit manasında
kullanılan hikâye deyimi, gerçek veya hayali bir takım
olayların, maceraların, hususi bir üslupla
anlatılmasıdır. Türk halk hikâyeleri zaman seyri ve
coğrafya-mekân içinde “efsane”, “masal”, “menkıbe”,
“destan” ve benzeri mahsullerle beslenerek dini, tarihi,
içtimai hadiselerin potasında iç bünyelerindeki
bağlarını muhafaza ederek milletimizin roman ihtiyacını
karşılayan eserlerdir. Hikâye kaynakları kültür tarihi
bakımından; “Türk kaynağında gelenler” (Dede Korkut,
Köroğlu, Kerem ile Aslı v.b.), “Arap İslam kaynağından
gelenler” (Leyla ile Mecnun, Binbir Gece, Hazreti Ali
Cenkleri v.b.), “İran-Hint kaynağından gelenler” (Ferhat
ile Şirin, Kalile ve Dimne v.b.) olmak üzere üç kolda
toplanır.
HİKÂYELER
1- Hır Söylemez Mehmet:
Gurbette karşılaştığı bir hemşerisine memleketiyle
ilgili haberler verir, verdiği her haber bir öncekinden
daha kötüdür.
2- Hamza Pehlivan:
Karaman’ın Paşabağı (Göves) Köyünde, Göges isimli bir
bey yaşarmış. Bu beyin güzel bir kızı varmış ve bu kız
evleneceği kişinin köyün en güçlü kişisi olacağını
söylemiş. Köy halkı güç gösterisi için Şehitler Pınarı
Mevkiinde toplanıp, güç gösterisi yapmışlar.
Gayrimüslimlerden biri, pınarın çevresindeki bir kavağı
tuttuğu gibi yerinden sökmüş. Hamza Pehlivan eliyle
kavrayıp mızrak gibi fırlatmış. Kız da Hamza Pehlivanla
evlenmek istemiş, onu seçmiş. Fakat gayrimüslim olan
Göğeş, kızının bir Müslüman’la evlenmesine izin
vermemiş. Bunun üzerine Hamza Pehlivanla Göges’in kızı
gizlice buluşmuşlar. Kız Müslüman olmuş ve Hamza
Pehlivanla Karaman’a kaçmışlar. Göges durumu öğrenince
peşlerine adamlar göndermiş. Beyin adamları Hamza
Pehlivanla kızı Karaman’da yakalamışlar ve Hamza
Pehlivanı şimdi Karaman’da Hamza Zindanı olarak bilinen
yere hapsetmişler ve kızı alıp Göves’e (Paşabağı
Köyü’ne) getirmişler. Çok geçmemiş ve Müslüman olan
Göğes’in kızı dayanamayıp intihar etmiş.
3-Kanlı Pelit:
Köyümüzün altında (Boyalı Köyü) bir tane pelit (meşe)
ağacı varmış. O ağaca bir kişi kendisini ip bağlayıp
asmış ve ağaca kanlı pelit demişler. Köyün adını alan ve
boyalık denen bahçede çamaşır yıkarlarmış. Buraya
“Gevsilir” derlermiş. Köyün yerleşim yeri bu vadilermiş.
Köyün ileri gelenleri “Bu böyle olmaz, buraları bahçe
yapalım demiş, boya çıkarılan yerden bu günkü kurulduğu
yere taşınmışlar. Halıcılık tabii boyalarla
yapıldığından ve boya otunun bol miktarda bulunmasından
köyün adı Boyalı Köyü olmuş.
4- Yılanla Çoban:
Bir gün adaman biri ateşin içine düşmüş yılanı yanmaktan
kurtarır. Fakat yılan adamı ısırmak ister. Adam sebebini
sorunca, “İnsanoğlu nankördür” der. Adam 3 canlıya
soralım, onlar ne derse onu yapalım der. İneğe sorarlar,
inek, şimdiye kadar hep çifti ben sürdüm, yeni inek
alınınca beni sokağa attılar, ısır der. Suya sorarlar;
su, beni hep kirletiyorlar ısır der. Son-olarak tilkiye
sorarlar. Tilkiye, adam yılana hissettirmeden 40 tane
tavuk vereceğim aman ha ısırma de diye rüşvet verir.
Tilki ısırma der. Yılan sözünde durur. Adam torbayla
tavukları getirir. Tilki torbayı açar, bir de ne görsün
40 tane tazı köpeği. Tilki hemen kaçmaya başlar bir
ağacın tepesine çıkar ve “bundan böyle tüm tavukların
düşmanı benim, insanoğlu sen nankörsün” der.
5- Çınnasun Hikâyesi:
Karaağaç Köyü’nün Cinasun mevki’inde eskiden bir köy
kurulu imiş. Burada yaşayanlardan biri köyün ağasını,
beye şikâyet edip, topraklarını aldıklarını iddia etmiş.
Ağa, beyin geleceğini duyunca köye gelen yola halı
serip, donatır. Bey gelip halının serili olduğun görünce
kaldırmalarını ister. Ama ağa “Çiğnensin beyim,
çiğnensin” der. Bu söz zamanla değişikliğe uğrayarak
“Cinasun” olarak kalır. Bugün bu mevkide köyün
arazileri, kalıntılar ve su kuyuları vardır.
6- Gelincik Taşları:
Yoksul bir ailenin, Emine adında güzel bir kızı varmış.
Emine’nin güzelliği çevre köylerde bile dillere destan
olmuş. Emine’nin güzelliğini duyan çevre köylerden
birinde oturan zengin ve yaşlı Hüseyin Ağa, Emine’yi
görmek için Emine’nin köyüne gelir. Tüm delikanlıların
güzelliği karşısında büyülendikleri Emine’nin
güzelliğine Hüseyin Ağa’da hayran kalır. O’nu kendine
almayı aklına koyar. Hüseyin Ağa, zengin, yaşlı ve iki
evlidir. Zalimliği ile de çevrede tanınır. Emine’nin
gönlünde ise genç ve yakışıklı, güçlü, kuvvetli aslan
gibi bir delikanlı yatmaktadır. O da aradığını bir türlü
bulamamıştır. Henüz daha gençtir. Hüseyin Ağa köyüne
döner. Hemen Emine’nin evine ömürlerinde görmedikleri
bollukta çeşitli hediyeler ile dünürcüler gönderir.
Emine’yi kendine ister. Hüseyin Ağa’nın durumunu bilen
Emine’nin ailesi bu isteği olumlu karşılamaz. Öte yandan
Hüseyin Ağa’nın zulmünden de çekinmektedirler,
Dünürcüler elleri boş, Hüseyin Ağa’nın köyüne dönerler.
Durumu O’na anlatırlar. Hüseyin Ağa, öfkelenir, hemen o
gece iki adamını Emine’nin evine gönderir. Adamlar
Emine’nin ailesine baskı yaparlar, tehditler savururlar.
Hüseyin Ağa’nın parası ve zulmü ile her şeyin üstesinden
geleceğini söylerler. Ağa’nın baskısından korkan kız
tarafı gönülsüz de olsa kızlarını Hüseyin Ağa’ya vermeye
razı olurlar. Bir hafta içinde de düğün hazırlıkları
tamamlanır. Yemekler pişer, davullar çalınır, yenilir,
içilir. Hüseyin Ağa’nın evinde büyük bir coşku vardır.
Emine’nin evi ise bir ölü evini andırır. Emine durmadan
ağlayıp yemekten içmekten kesilmiş, devamlı Allah’a
dualar edip, bu düğüne engel olması için yalvarır,
yakarır.
Düğün günü gelir çatar. Arkadaşları Emine’yi teselliye
çalışırlar. Ama hiç bir yararı olmaz. Hüseyin Ağa’nın
köylüleri gelin almak için Emine’nin Köyüne hareket
ederler. Emine’nin Köyünden de bir gurup onları
karşılamak üzere çıkarlar. İki alay Anbarı Köyünün 1 Km.
kadar Güneyinde karşılaşırlar. İşte bu sırada Emine’nin
duaları kabul olur. Deve ve eşeksırtlarında gelen çoluk,
çocuk, erkek, kadın, genç, yaşlı karşılıklı olarak taş
haline gelirler (taş kesilirler). Emine de muradına
erer. Şimdi bu taşlan orada bütün canlılığı ile görmek
mümkündür. Hiç kimse bu taşlara dokunmaz. Bu masal
yıllar yılı dilden dile söylenip gelir.
7- Mençekli Kadın:
Mençek’ten bir kızı, komşu Uğurlu Köyüne gelin ederler.
Evlendiği adamın iki tane kekliği varmış. Kekliğin bir
tanesi ölmüş. Adam da öküzünün birini satar ve bir
keklik alır. Kadın adama kızar ve “Neden öküzü satıp
keklik aldın” der. Adam kadına der ki “Sen keklik avının
tadını bilmezsin.” Kadını bir gün keklik avına götürür.
Adam keklikleri avlar, kadın toplar. Bu olay kadının
hoşuna gider. Kadın adama der ki, “Öküzün diğerini de
sat, bir keklik al” Bunun üzerine adam diğer öküzünü de
satar bir keklik daha alır. Günlerden bir gün kekliğin
ikisini de kedi yer. Adam karısına şunları söyler:
“Kedinin hırsızlık evvelden ârı
Birini yedin, birini koysaydım bari
Niye beklemedin Mençekli karı
Gak gubarak, gak gubarak” diyerek adam ötmeye başlar.
8- Selvinaz’la Tuna:
1990 yıları başında geçen hikâyeye göre; Anamur’dan
Ermenek Barçın Yaylasına gelen aşiretlerden birisine
komşu ailelerde Selvinazla Tuna beşik kertmesi imiş.
Ağanın oğlu Selvinaz’ı istemiş. Selvinaz razı olmamış.
Göç sırasında yolda Ağa’nın oğlu Selvunaz’ı öldürmüş,
tuna da bunun üzerine türkü yakmış ve bugün dillerde
dolaşmaktadır. (Türküler bölümünde)
9- Ali Kâhya Hikâyesi:
Ermenek, Kayaönü (Esvendi) Köyünde yaşayan Ali Kâhya
adlı vatandaş tarlasına çift sürmeye gider. Çift
sürerken öküzlerini yitirir ve bunları ara¬maya çıkar.
Öküzlerini ararken akşam olur, hava kararır ve karşıda
bir ışık görür. Işığın sahiplerine sorayım diye ışığın
yanına gider ve orada çingenelerle karşılaşır.
Çingeneler Ali Kâhya’ya, koşup yemek isterler. Ali Kâhya
“sende ne güzel pirzolalık var” diye niyetlerini
belirtirler. Ali Kâhya korkudan titrer ve kurtulmak için
çareler düşünür. Aklına gelen tuvalete gitme bahanesini
uydurur. Çingenelere tuvalete gideceğini söyler.
Çingeneler kaçmasın diye bırakmak istemezler. Ali Kâhya
beline ip bağlayın da gideyim der ve o şekilde gider.
Biraz uzaklaşınca ipi belinden çözüp, bir ağaca bağlar
ve kaçar. Ali Kâhya’nın geciktiğini gören çingeneler,
ellerindeki meşalelerle aramaya gelirler. Bunu gören Ali
Kâhya daha hızlı koşarak evine varır ve hanımına
korktuğunu söyler. Kendisinin başına gelenleri anlatır
ve bu korkudan kırk gün içinde ölür.
Çiçekdağ
Mayıs 7, 2007Çiçekdağ’a ait ilginç hikayeler.
AKKIZ TEPESİ
İlçemiz Çepni köyü Ak kız tepesi mevkiinde yaşadıkları söylenen iki erkek bir kız üç kardeşe ait olan ağaçlardan bir tanesinin yıllar sonra orada yaşayan bir kişi tarafından kesilmesi sonucu ağacı kesen kişi ve öküzleri ölür, kesilen ağaçtan kan akmaya başlar.Ak kızın mezarı halen bu mevkiinde bulunmaktadır.
GEYİK KOŞMUŞ
İlçemiz Çepni köyünde yaşayan bir kişinin At tepesi mevkiinde tarlası varmış.Bu kişi bir avuç buğday ve tek öküzü ile tarlaya gider.Tarlaya her gittiğinde yanına bir geyik gelir.Köylü öküz ile birlikte geyiği koşar ve tarlayı sürermiş.Geyik yorulduğunda olduğu yerde yatarmış, köylü de onu orada bırakıp geri dönermiş.Yine bir gün geyik yorulmuş yatarken tarlada sürülecek az bir yer kaldığı için geyiği yattığı yerden kaldırmış yarım kalan yeri bitirmiş.Bu olaydan sonra geyik bir daha gelmemiş.
ŞEKER DE ŞAŞMIŞ KÖYLÜNÜN ELİNDEN
Kırşehir valisi 1950’lili yıllarda bir kış günü Çiçekdağı Kaymakamlığını ziyarete gelir.Ziyaret dönüşünde Demirli köyü içerisinde kardan dolayı mahsur kalır ve köy odasında misafir olur.Akşam yemeğinden sonra valiye kahve ikram etmek isterler.Vali orta şekerli bir kahve ister.Kahveyi yapan kişi valiye kahveyi götürmesi için ev sahibine verir.Ev sahibi de şekerin atılıp atılmadığı tereddüdü ile kahveye bir avuç şeker atar valiye ikram eder.Kahveyi yudumlayan vali kahvenin çok şekerli olduğunu görünce orada bulunan köylülere dönerek esprili olarak:
-Şeker de şaşmış bu köylünün elinden, der.