Archive for the 'Kıbrıs' Category

TÜRKLÜĞÜNÜZÜ KANITLAYIN !

Mayıs 7, 2007

 Hüseyin MÜMTAZDaha önceleri nerelerdeydiniz Hayri Paşa?Referandum’da neredeydiniz, hangi görevdeydiniz, neden Ada’da değildiniz?Hilmi Bey, Genelkurmay Başkanlığı sırasındaki Referandum’da Kıbrıs için; “Kıbrıs davasını iyi tarif etmemiz lazım. Kimi gönlüyle kimi aklıyla tartışıyor. Gönlümüzle aklımız hiç bu kadar çelişmedi. Biz aklın rehberliğini seçmeliyiz” diyerek “askerin” KKTC’yi Akepe’nin insafına, Annan’ın hakemliğine ve Rum’un da kucağına teslimine vesile olduğu zaman neredeydiniz? Biliyorum “silsile-i meratip” içinde ve verilen emirler çerçevesinde hareket alanınız sınırlı olacaktı ama; neredeydiniz?Ki Hilmi bey aynı konuşmasında tarihe geçecek bir itirafta da bulunuyor, “Bugüne kadar olan müzakere sürecindeki gelişmeler hakkında Genelkurmay Başkanlığı’na bilgi aktarılmış ve görüşlerimiz alınmıştır. Bizler de görüş ve önerilerimizi muhataplarımıza aktarmış bulunmaktayız. Ancak bu işbirliğinden her konu ve her sorun üzerinde aynı noktaya geldiğimiz anlamı çıkarılmamalıdır. New York müzakere sürecinde, 23 Ocak MGK toplantısında çizilen genel çerçevenin dışına çıkılması da bunlara dahildir” diyor.“Genel çerçevenin dışına çıkılması”na, Bush ve AB istedi diye âlet olunduğunu daha önce Gül ve Erdoğan’ın itirafları sonucu zaten öğrenmiştik. Hayri Paşa, KKTC Başbakanı Soyer’e “Türklüğünüzü kanıtlayın” demiş.. Şehitler Günü dolayısıyla KKTC’de basına kapalı olarak verilen ve KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ‘ın da katıldığı yemekte, KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer, Kıvrıkoğlu’ndan beklemediği bir tepkiyle karşılaşmış. Soyer, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu’na tokalaşmak üzere elini uzatmış ancak Kıvrıkoğlu elini kaldırmamış. Soğuk rüzgârların estiği resepsiyonda Kıvrıkoğlu davetlilerin önünde, “Parti kongrelerinde İstiklal Marşı söyletmeyen, şehitler anısına saygı duruşunda bulunmayan bir Başbakan’ın elini sıkmam. CTP kongresinde neden İstiklal Marşı okumadınız. Üstelik kongreyi Şehitler Günü’ne denk getirdiniz. Onlar bu dava için canını verdi. Hiç mi saygınız yok” demiş. Soyer bu tepki üzerine “Şehitler kalbimizde yaşıyor. Türklüğümüzden şüpheniz mi var” yanıtını vermiş. Kıvrıkoğlu ise bunun üzerine “O zaman Türklüğünüzü kanıtlayın” demiş.. İyi de, daha önceleri nerelerdeydiniz Hayri Paşa?…Konuya yine döneceğiz, ama benim bu “Türklük” konusunda iyiden iyiye aklım karıştı..Atatürk’e göre “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına Türk” denirse, Anayasa Madde 66’ya göre de “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk” ise Kıvrıkoğlu, Soyer’in Türklüğünü neden sorguluyor?Öyle ya Soyer; (Kıbrıs Türkleri, Kerkük Türkleri, Batı Trakya Türkleri, Karabağ Türkleri, ilh….) a. Türkiye Cumhuriyetini kuranlardan ve b. Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olanlardan olmadığına göre Türk değil midir?            Demek ki her iki tarif de Türkiye için geçerli, ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü sağlaması için olmazsa olmaz şart ama yeter değil. Eksik..            Anayasa madde 66’ya göre nasıl ben her türlü etnik azınlığı, alt kimlik gruplarını, “kültür zenginliğimizin çiçeklerini” Türk kabul ediyorsam onlar da her ne olurlarsa olsunlar “Türküm” demek zorundalar.            Mecburiyetindeler..            Farklılıklarını öne çıkaramazlar..            Bu, onlara anayasa ile getirilmiş bir hak ve aynı zamanda zorunluluktur..            Demek ki Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışı için ise daha geniş bir tarife, “Türklük” yahut “Türk milleti” kavramlarına ihtiyaç var..             İşte iflah olmaz 301 muhaliflerinin zoru da zaten maddede yer alan bu “Türklük” kavramı ile..             Burada gene yardıma ihtiyacım var..            Gazete haberine göre Manken Doğa Bekleriz, Şebnem Schaefer’ın DYP saflarından siyasete atılmasını eleştirirken, “Bir kere Şebnem Almanyalı. Bizler Türk’üz, o Almanyalı. Almanya’da yetişmiş. Bizim gelenek, görenek, örf ve adetlerimizden bihaber. Biz Türk’üz o Almanyalı, ne alaka. Daha Türkçe’yi bile doğru düzgün konuşamıyor, kendini nasıl ifade edecek. Kendini ifade edemeyen bir insan nasıl bir partiyi temsil edecek” demiş. (Hürriyet.  20 Mart 2007)             Aynı tarihli Sabah’a göre ise; “Miss İsrail Bursalı!” imiş.“İsrail güzellik kraliçesi Türkiye kökenli çıktı. Miss İsrail seçilen Liran Kohner’in dedesi Davut Kohener’in 1956’da Bursa’dan İsrail’e göç ettiği ve soyadını değiştirdiği belirlenmiş..İsrail güzeli Türk kökenli çıkmış”.“İsrail’de geçtiğimiz hafta düzenlenen -Miss Israel- güzellik yarışmasının bu yılki birincisi 18 yaşındaki Liran Kohner’in dedesi Davut Kohener’in Türkiye’den İsrail’e göç ettiği ortaya çıktı. Liran’ın dedesi Bursa’nın köklü ailelerinden Kohener’lerdendi. İstanbul’da St. Joseph Fransız Lisesi’nde eğitimini tamamlayan Davut Kohener, 1956 yılında ailesiyle İsrail’e taşındıktan sonra soyadları “Kohner” olarak değişti. İsrail Güzeli Liran Kohner’in kuzeni Çela Güler SABAH’a Kohener ailesinin koza ve ipek ticaretiyle uğraştığını ve Orhangazi’de oturduğunu anlattı. Liran’ın dedesi Davut Kohener eğitimini tamamladıktan sonra İsrail’de yerleşerek yine aile mesleği ticaretle uğraşmaya devam etti. Tekstil üzerine yoğunlaşan aile şimdi Tel Aviv’de yaşamını sürdürüyor” muş..             Şebnem TC pasaportu sahibi ise Anayasa’ya göre Türk’tür.“Miss İsrail” için ise durum biraz farklı..“Miss İsrail “Bursalı” olabilir, “Türkiye kökenli” olabilir ama “Türk kökenli” olabilir mi?Liran’ın dedesi 56’da göç etmiş.. O TC vatandaşı olabilir.. Kuzenleri halen Türkiye’de oturuyor ve onlar da TC vatandaşı olabilirler.. Ama acaba Miss İsrail’in TC pasaportu var mı?İsrail’in “Miss İsrail” seçtiği Liran’a, dedesi Türkiye’den göç ettiği için “Türk” diyebilir miyiz?Biraz zorlama bir yorum olmuyor mu?Bu mantıkla hareket ettiğimiz takdirde dedeleri Balkanlardan, Kafkaslardan göç edenler için de “oralı” mı diyeceğiz?Güldürmeyin insanı..Ben öte yandan Sayın Başbakan’ın da; “seçim sathı mailinde” karşılaştığı bir takım “siyasi mecburiyetler” yüzünden Söğüt’e (Şenlikleri) yahut Antalya’ya (Türk Kurultay’ı) ilgi gösterdiği sürece veya Bakü’ye daha sık gidip geldikçe Türklük konusundaki düşüncelerinin değişmeden gelişeceğini tahmin ediyorum..            Biliyorsunuz Erdoğan geçen sene Söğüt’te Bozkurt işareti yapan gençler tarafından protesto edilmiş            ve bu olay Emniyet Müdürü’nün başını yakmıştı..            Erdoğan’ın Bakü’de “Çırpınırdı Karadeniz”i dinlerken Bozkurt işareti yapan gençlerin tezahüratı karşısında şaşırıp şarkıyı “mecburen” alkışladığını basından öğrendik..            Bu vesileyle Bozkurt’un, bir partinin değil, Türklüğün sembolü olduğunun anlaşıldığını öğrendik de yine basında yer alan yorumlarda, yeni atanan Bakü Büyükelçisi’ne Söğüt Emniyet Müdürü misâli bir serzenişte bulunulmuş olup olmadığının ayrıntısını yakalayamadık.            Dönüyoruz Soyer’e ve Kıbrıs’a..            Hemen ifade edelim, Soyer’e Kıvrıkoğlu’nun veya Talat’a Basın Kulübü programında yönetilen Türklük, Türk Bayrağı, İstiklal Marşı eleştirileri yüzünden “Kıbrıs Türkleri” arkadaşlarımızın, mücahitlerin üzülmesine gerek yoktur..            Sözümüz, yöneltilen eleştiriler asla onlara değildir.            Eleştiriler “kıprıslıtürk”leredir.            Akel’le Magosa’da, orada burada yemede içmede bulunanlara, AB’den, ABD’den “fonlanıp” devletten vazgeçerek Rum’un kucağına oturan Karen Fogg çocuklarınadır.             Hasan Kahvecioğlu, Basın Kulübü programı bağlamında 20 Mart tarihli HALKIN SESİ’nde diyor ki;            “Ancak; ne yazıktır ki Cumhurbaşkanı Talat, oyuna geldi ve bu kadar düzeysiz bir tartışmada yer aldı. Birçok konuda teslim oldu ve -Yeminime bağlıyım- gibi -KKTC’nin güçlenmesi için çalışacağım- gibi ifadeler kullanmak zorunda kaldı. Oradakilerin sert ve haşin linç girişimi karşısında bugüne kadar seslendirmediği bir yığın -milliyetçilik kokan- ifadeler kullanmak zorunda kaldı.  Kendisine ve Kıbrıslı Türklere hakaret edilmesine göz yumdu, hatta bir yığın aşağılayıcı sözleri sineye çekti ve gerçekten de ne kendisini ne de bizi doğru dürüst savunabildi”.            Yeminime bağlıyım”, “KKTC’nin güçlenmesi için çalışacağım” demesi, “milliyetçilik kokan ifadeler kullanmak zorunda kalması” ne kadar kötüymüş Talat’ın gördünüz mü?            Tekrar ediyoruz, ortada bir “hakaret”, “linç girişimi” varsa Kıbrıs Türklerine değil, kıprıslıtürklere’dir.  Kahvecioğlu olayı genelleştirip kavram kargaşası yaratmasın..            Hem biz Talât’ı yeni tanımadık ki..            Onun da başbakanken Denktaş’ın arkasında Anıttepe’de İstiklâl Marşı söylemediği günlerin bandı  (umarız hâlâ) BRT arşivlerindedir.            Türkiye ziyaretlerinde İstiklâl Marşı söylemediği, bir türlü “Türkiye benim anavatanım” diyemediği için protesto edildiği günler çok geride kalmadı, unutulmadı..            Yine de “mecburi dâvet üzerine icabet etmek zorunda kaldığı”, “kerhen” gelerek demir dövdüğü Antalya ve Bozkurtlar eşliğinde “Çırpınırdı Karadeniz” dinlediği Bakü’den sonra Basın Kulübünde “yeminine sadık kalacağını, KKTC için çalışacağını” söylemesi, “milliyetçilik kokan ifadeler kullanmak zorunda kalması” az şey değildir.Sen nelere kâdirsin ey ikbal, ey koltuk…            Değildir de Lokmacı’dan bayrak indirip Bakü’de yeni açılan Türkiye Büyükelçiliğine bayrak çekmek nasıl bir duygudur, merak ediyorum..            Evet Hayri Paşa.. İyi ki geldiniz, iyi ki Kıbrıs’tasınız..            Daha önceleri nerelerdeydiniz?  20 Mart 2007“57’iNCİ ALAY ÇANAKKALE’DE, TRABLUSGARP’TA, FİLİSTİN’DE, SAKARYA’DA57’inci ALAY KARABAĞ’DA, KARASU’DA, KERKÜK’TE, KIBRIS’TA57’İNCİ ALAY HERYERDE..HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERİYİZ.”